COP27’de Alınan Kararlar ve Gelecekteki Olası Yansımaları

cop27

Bu yıl 6-18 Kasım tarihleri arasında Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde gerçekleştirilen 27. Taraflar Konferansı (COP27), Rusya-Ukrayna savaşı sonrası etkisini gösteren enerji krizi sebebiyle kamuoyunda yüksek ilgi gördü. Konferansın çıktılarını, alınan kararları ve gelecekteki olası yansımalarını değerlendirdik.

COP 2015’te İmzalanan Paris Anlaşması’ndan Sonra En Önemli Adım: “Kayıp ve Hasar Mekanizması”

İklim değişikliğiyle mücadelenin ülkeler bazında enerji dönüşümünü ve altyapı yatırımlarını gerektirmesi, atılacak adımları ekonomik kapasiteyle sınırlandırıyor. Tüm kirleticilerin iklim değişikliğine karşı eş zamanlı önlemler alabilmesi için finansal iş birliği ve dayanışma mekanizmalarının oluşturulması gerekiyor. Bunun yanında aşırı iklim olaylarının ekonomilerde telafi edilmesi güç hasarlar bırakması, gelecekte iklim krizi kaynaklı ekonomik krizlerin oluşması riskini oluşturuyor. Pakistan’da yaşanan sel felaketleri ve Doğu Afrika’da devam eden kuraklık, henüz iklim değişikliğine karşı harekete geçmeyen birçok ülke için uyarı niteliği taşıyor. Bu yıl yaşanan olayların dikkate alınması ve gelişmekte olan ülkelerin yoğun baskısıyla iklim finansmanı, COP27’nin de en fazla tartışılan konusu oldu.

Konferansın sonuçlarını değerlendirebilmek için alınan kararların toplandığı Şarm El-Şeyh Uygulama Planı’nı analiz etmek gerekiyor. Şarm El-Şeyh Uygulama Planı, iklim değişikliği ile mücadelede yeni hedefler içeriyor olsa da yasal olarak bir bağlayıcılığı bulunmuyor. “Varlıklı” ülkelerden gelişmekte olan “kırılgan” ülkelere, iklim değişikliğinin sebep olduğu ekonomik kayıpların hafifletilmesi için para aktarılması taahhüdünü içeren “Kayıp ve Hasar Mekanizması”nın oluşturulması plandaki en iddialı hedef olarak öne çıkıyor. Kurulan mekanizmayla birlikte iklim olayları sonucu hasar gören evler, sular altında kalan araziler, kurumuş mahsuller gibi gelir kayıplarının bir kısmının karşılanması ve gelecekteki iklim olaylarına dayanıklılığın artırılması için yatırımların gerçekleştirilmesi amaçlanıyor. Ayrıca kayıp ve hasarın önlenmesi çalışmalarının yürütülmesinde teknik yardım sağlanması için COP25’te kurulan Santiago Ağının kullanılması da kabul edildi.

BM destekli “Finance For Climate Action” raporuna göre, az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler, iklim nötr olabilmek için yaklaşık 2 trilyon dolar kaynağa ihtiyaç duyuyor. Bu durum göz önüne alındığında, COP27’de Kayıp ve Hasar Mekanizması’nın kabul edilmesi 2015’teki COP21’de imzalanan Paris Anlaşması’ndan sonraki en önemli atılım olarak nitelendirilebilir.

Şimdilik fonun nasıl işleyeceğine yönelik tartışmalar ve belirsizlikler mevcut. Varlıklı ve kırılgan ülke ayrımlarının yapılmasında hangi kriterlerin belirleyici olacağı henüz kararlaştırılmadı. Fondan yararlanmayı bekleyen gelişmekte olan ve az gelişmiş ülkeler, iklim krizinin ortaya çıkmasında tarihsel sorumluluğun özellikle ABD ve Avrupa ülkelerinde olduğunu belirterek, iklim krizi nedeniyle uğradıkları ekonomik kayıpların tazmin edilmesini talep ediyor.

AB üyeleri, kendilerinin de içinde olduğu geçmişteki emisyon miktarları yüksek olan ülkelerin yanında, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nde gelişmekte olan ülke kategorisinde yer alan fakat emisyonları ve gelir seviyeleri yüksek olan Çin, Rusya, Güney Kore, Singapur, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar, Kuveyt, Umman, Bahreyn gibi bazı ülkelerin de fona katkıda bulunmasını istiyor. Çin ise konuyla ilgili sadece gönüllü katkı verebileceklerini, uluslararası mekanizmaya girmelerinin beklenmemesi gerektiğini açıkladı.

Fonun nasıl işleyeceğine yönelik detayların gelecek yıl Dubai’de düzenlenecek COP28’de belirlenmesi bekleniyor. Konferansta, yeni finansman düzenlemelerinin ve fonun nasıl faaliyete geçirileceğine ilişkin tavsiyelerde bulunması için bir Geçiş Komitesi’nin kurulması kabul edildi. Geçiş Komitesi’nin ilk toplantısının Mart 2023’ten önce yapılması bekleniyor.

Fosil Yakıtlardan Çıkış Kararının Çıkmaması Hayal Kırıklığı Yarattı

Geçtiğimiz sene İskoçya’nın Glasgow şehrinde düzenlenen COP26 Zirvesi‘nde 40 ülke ve 150 kuruluş anlaşmaya vararak, 2030 yılından itibaren kömürü aşamalı olarak bırakma ve kömürle çalışan yeni elektrik santrallerinin kurulmasının desteklenmemesi taahhüdünde bulunmuştu. Anlaşmanın, dünya çapında yıllık tahminen 17,8 milyar dolarlık kamu desteğini fosil yakıtlardan temiz enerjiye geçişe kaydırması bekleniyordu. Bu yılki zirvede, geçtiğimiz yılki kömürden aşamalı çıkış taahhüdünün, tüm fosil yakıtları kapsayarak genişletilmesini isteyen ülkeler hayal kırıklığına uğradı. Hindistan’ın “etkisi azaltılmamış” tüm fosil yakıtların aşamalı olarak kaldırılması yönündeki çağrısını ABD, AB ve birçok ülke desteklemesine rağmen karar metinde yer bulmadı. Burada “etkisi azaltılmamış” ibaresinin de bir güvenlik şeridi olarak kullanıldığını söyleyebiliriz.

2022’de yaşanan gelişmeler, kapsamın genişletilerek kararın alınmasını zorlaştırmış olsa da konferanstan konuyla ilgili anlaşma çıkmamasının bir diğer sebebi de fosil yakıt lobicilerinin konferansa yoğun ilgisi olabilir. Bu sene, Petrol ve gaz endüstrisiyle bağlantılı 636 kişi COP27’ye katıldı.

Karar metninde ülkelerin düşük emisyonlu ve yenilenebilir enerji dahil olmak üzere temiz bir enerji karışımı geliştirmeyi taahhüt ettikleri ibaresi yer alıyor. Metnin yenilenebilir enerjinin yanında düşük emisyonlu enerji kaynaklarına referans içermesi, doğal gazın da bu kategoride yer alması sebebiyle kullanımının artırılabileceğine dair önemli bir boşluk olarak görülüyor.

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, konferansta alınan kararlar ile ilgili yaptığı açıklamada, emisyonların yüksek oranda azaltılması gerektiğini ve COP’un bu sorunu ele almadığını ifade etti. Guterres, kayıp ve hasar için bir fon oluşturulmasının şart olduğunu ancak iklim krizi küçük bir ada devletini haritadan siler veya bütün bir Afrika ülkesini çöle çevirirse fonun bir işe yaramayacağını, kalıcı ve kesin çözümlerin alınması gerektiğini belirtti.

Ülkelerin fosil yakıtların terkedilmesi konusunda temkinli davranmasının sebepleri arasında yatırım maliyetlerinin yanı sıra kamuoyunda yenilenebilir enerji kaynaklarının istikrarlı enerji sağlayamayacağına ilişkin endişeler de bulunuyor. Son aylarda Avrupa’nın içinde bulunduğu enerji krizi de bu tür endişelerin artmasında rol oynuyor.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ve sonrasında fosil yakıt ihracatını bir yaptırım aracı olarak kullanarak doğal gaz arzını azaltması ve bazı ülkelere tamamen kesmesi, doğal gaz fiyatlarının rekor kırmasıyla birlikte enerji krizini tetiklemişti. RePowerEU stratejisi ile bu duruma yanıt arayan Avrupa Birliği, alternatif enerji kaynaklarına ve tedarikçilere yönelirken, yenilenebilir enerjiye geçişi de hızlandırmaya odaklandı. Ancak İklim hedeflerinin küresel liderliğini üstlenen AB’de dahi, yenilenebilir enerji kaynakları ile krizin orta vadede çözülemeyeceğine yönelik düşünceler baskın gelmiş olacak ki, Avrupa Yeşil Mutabakatı’nın finansal kurallarını belirleyen Yeşil Taksonomi’de doğal gaz ve nükleer enerji kaynaklarının “belirli bir süreliğine” yeşil enerji kategorisine alınarak finansman sağlanmasına izin verilmişti. Mevcut koşullarda AB, Rusya’dan aldığı doğal gazın oluşturduğu enerji boşluğunu yenilenebilir enerji kaynaklarıyla aşamalı olarak doldurarak uluslararası kamuoyuna örnek teşkil edebilir ve mevcut endişeleri giderebilir.

Ormanlar ve Doğal Çeşitliliğin Korunması İlk Kez Sonuç Metnine Konuldu

Ormanlar ve biyoçeşitlilik, taraflar konferansı tarihinde ilk kez bu seneki sonuç metninde kendine yer buldu. Liderler iklim değişikliği ile mücadelenin bitki ve hayvanların yaşamına olumsuz etki etmeden yapılması gerektiği konusunda anlaştılar.

Bununla birlikte COP27 sonuç metni, bu sene 7-19 Aralık tarihleri arasında Montréal’de gerçekleştirilen Birleşmiş Milletler Biyoçeşitlilik Konferansı COP15 toplantısıyla uyumlu hale gelmiş oldu. COP 15’teki ülkeler bu sene, kısa vadeli hedef olarak 2030’u, uzun vadeli hedef olarak ise 2050’yi belirleyerek, biyoçeşitliliği ve ekosistemlerin korunması ve yatırımların doğayla uyumlu hale gelmesi için küresel bir anlaşmaya varmayı hedefliyor.

Küresel Karbon Piyasasının Görüşülmesi Dubai’ye Kaldı

COP 26’da karbon ticareti için küresel bir gönüllü karbon piyasası kurulmasını kabul edilmişti. Bu küresel piyasa, hedeflerinden daha az emisyon salınımı yapan ülke veya şirketlerin karbon haklarını, emisyon limitlerini aşan başka bir ülke veya şirkete kredi olarak satabilmesini sağlayacağı için işlevsel ve uygulanabilir bir iklim finansman kaynağı oluşturacaktı.

Ancak, piyasaları düzenleyen kurallardaki belirsizlikle süreci olumsuz etkiledi. Örneğin, şirketler ve hükümetlerin emisyon azaltımına yönelik ayrıntıları açıklamaları gerekmediğinden, mevcut kurallarla mükerrer sayımların gerçekleşmesi ihtimali ve karbon kredisinin hangi koşullarla alınacağının herhangi bir tanımı yapılmadığı için ağaçlandırma gibi karbon negatif faaliyetlerin de piyasada geçerli olup olmayacağının belirsiz bırakılması, piyasanın oluşturulması için adımların atılmasını geciktirdi.

Bu belirsizliklere çözüm üretilememesi üzerine, hükümetler karbon haklarının alım-satımının şeffaflığını artıracak kuralları geliştirmeye yönelik bir anlaşmanın imzalanmasını COP28‘e erteledi.

COP 27’de Türkiye’nin Konumu

COP27’ye Türkiye’yi temsilen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum katıldı.

Bakan Kurum, Türkiye’nin iklim hedefleriyle ilgili şunları aktardı: 

  • 2023 yılı sonuna kadar ülkedeki emisyonların düşürülmesi amacıyla “Emisyon Ticaret Sistemi Uygulaması“nın hayata geçirilmesine başlanacak.
  • Türkiye, 2030 için 1,17 milyar ton olarak gerçekleşmesi beklenen emisyonlarda belirlediği emisyon artışından %21 emisyon azaltım hedefini %41’e yükseltilerek 2030 için yaklaşık 500 milyon ton emisyon azaltımı yapılması hedefleniyor. (eski açıklamaya göre 929 MtCO2e, yeni yapılan açıklamaya göre 700 MtCO2e, 2020 yılı emisyon değeri 523,9 MtCO2e)
  • Türkiye’nin emisyonlarının en geç 2038’de zirve yapması ve sonrasında net düşüş gerçekleşmesi bekleniyor.

Bakan Kurum, zirvede iklim diplomasisi içerisinde birçok ülke temsilcisiyle bir araya geldi. Bakan Kurum, COP26 Başkanı Alok Sharma ile görüşmesinde Türkiye’nin COP31’e ev sahipliği için aday olduğunu açıkladı.

Yorum Gönderin

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir